''...ben hayalime gülümsemeye çalışırken, o ciddi duruyordu.'' Albert Camus-Yabancı
-beni bir daha arama hadi eyvallah..
mütevazı bir akşamüstü saatleriydi sanırım, hani böyle güneşin sıcaklığını vermekten bıktığı o mazlum ama çirkef anlar. yıldızları saymak için geniş teraslı evler hayal ettiğimiz, yıldızlardan vazgeçip tavana çizdiğimiz hayallerin imkansıza kavuştuğu dakikalar işte...
-otur şuraya iki dakika konuşalım.
bu benim şeytanın huzurundaki ilk görüşmemdi ya da son. günahlarımı bir bir derecelerine ağırlığına ve ibneliğine göre ayırdı. sonra bana ilk öptüğüm kadını sordu hatırlıyordum ama yalan söyledim. inandı. ardından bana biraz coğrafya biraz tarih birazda felsefe soruları sordu. camus'un yabancısı hakkında biraz konuştuk o da meursault'u biraz salak buluyormuş.
-ulan içinde bir gram insanlık kalmamış sen bana konuşmaktan bahsediyorsun.
bazı anlar vardır hani o an hissedemezsin, sıcakken hissetmediğin bıçak yaraları gibi. aradan bol sigaralı eşlik edemediğin şarkılı müzikli bir gece geçmesi lazım. ya da vücudunun müsait bi yerlerinde 6-7 dikiş atılmış müzmin bi vakit. böyle durumlarda genelde zaman bi boka yaramıyor sen kafanı dinlemeyi seçtiğinde kaybetmeyi de seçmiş oluyorsun. fakat bizi ölümlere sürükleyen bu yaralar olmadı hiç bir zaman. bizi ölümlere sürükleyen sabah kahvaltıyı hazırlandığında evde ekmek kalmayışı oldu. bizi ölümlere sürükleyen eşini bulamadığımız çoraplar, yazarını unuttuğumuz kitaplar oldu.
-yemin ederim sana bir daha vurmayacağım lütfen otur.
hatıraların son kullanma tarihleri geldiğinde ateşe vermek en mantıklısı diye düşünüyorum pis kokuşmuş bir şekilde içki masalarına meze olmaları beni üzüyor. geçenlerde izlediğim bir dizide doğru yolda beklemekle yanlış yolda yürümek arasında bi ilişki kurup kafamı sikmeye çalışmışlardı yemedim. ben doğru yolu görmedim yanlış yolun acısını dindirmeye çalıştığım vakitlerde. bir kadına tokat attığın an hayallerin kendi kefenini çoktan giymiş oluyor. bir kadına dokunduğun an ellerin nasırlarınla tanışmış oluyor. bir kadını sevmeye başladığın an bunların hepsi double ekstra olarak karşına çıkmış oluyor.
-ben canımı yolda bulmadım halit.
doğduğumda ülkede mali bir kriz vardı. ülke ilk defa hiper enflasyonu yaşamış babam öyle diyordu. kısa bir sürede çözüme ulaşan bu kriz beni pek ilgilendirmemiş sütüm mamam suyum rahatlıkla alınmış. bu yüzden "canımın kıymeti" denilen şey pek dikkatimi çekecek durumlar yaşamadı. bende nesquikle tanıştım kakaolu süt cidden harika bi'şey.
-özür dilerim
cuma namazından çıktığınızda avluda yüklü miktarda para bulduğunuzu düşünün sonra aklınıza bu paranın sahibinin ilaç alabileceği yalanını getirin sonra vicdan denilen o harikulade bulunmaz incinizi harekete geçirmeye başlayın, çok tanıdık bir senaryo demi. aradan çok vakit geçmeden o paralar çoktan suyunu çekmiş olacak. bu hikaye türk filmlerinde asla bu sonla bitmedi. tıpkı benim hayatımın yaklaşık yarım saat sonraki ölümle ani bi kararla tanışması gibi. yirmili yaşlarımdayken hiç intihar edeceğimi düşünmezdim, etmedim de zaten. cinayete kurban gideceğimi hiç düşünmezdim hele ki bir kadın tarafından. öleceğime hiç inanmazdım hele ki kendi hatalarımdan
-nefret ediyorum senden
kimisi şiirlerini bulutlara yazıyor ama o da yağmur yağana kadar kalıyor, kimisi fidanlara yazıyor ama o da ağaç olup boy verene kadar kalıyor, kimisi sahilde ıslak kumlara yazıyor ama o da dalga vurana kadar kalıyor, kimisi buğulu camlara yazıyor o da ev soğuyuncaya kadar kalıyor, kimiside kalbine yazıyor bu sefer onu ne yağmur ne ağaçlar ne dalgalar ne soğuk odalar ne de ölüm silebiliyor.
-seni seviyorum oya
bu kadınla bir sabah kahvaltısında tanıştık. üstünde mavi bir bluz vardı ve saçları dağınıktı, onu sevmem için bi'şey yapmasına gerek kalmamıştı. rengarenk reçellerin arasından bir dilim kızarmış ekmek aldı ve onu tereyağıyla süslendikten sonra ağzına götürdü işte o zaman vücudum tüm doğal afetleri içten içe felaketlerini yaşamaya başlamıştı. aşık olmadığın bir hayat sütsüz kahveye benzer ne yararı vardır ne anlamı. sütlü kahve sevmeyenleri ciddiye almadığımı belirtmek isterim.
-ahhh
siz hiç ölüm darbesini yemeden önce en doğru hissettiğiniz duyguyu eksiksiz ve net bir şekilde dile getirdiniz mi? heyy size diyorum meftalar, ohooo sizle de sohbet etmek ölümmüş harbinden. annemin hiç bitmeyen sütlaçları vardı tezgahın üstünde, bide sonuna kavuşamayan hikayelerim. dedemin hiç bitmeyen samsun sigaraları, bide benim hayallerim. göbeğimden akan sıvı yer çekimine karşı koyamadığı için güzelim şehri ikinci dünya savaşındaki polonya'ya çevirmiştim. yüksek sesle konuşan tüm alçaklar beni bekliyor olmalı giderken rakı mı götürsem acaba, yaşayanlarla yaşayamadıklarımı yaşarsam belki zevk alırım yaşamamaktan.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder